Rabbim sen olmasan
Kimin aklına gelirim ben.
•
Soğuktan eliniz ayağınız uyuşmuş bir halde eve geldiniz
ve hemen sobanın yanına sokuldunuz.
Isınmak için sobanın yanına sokulduğunuz andan itibaren,
her geçen dakika sobadan biraz daha uzaklaşır ve en sonunda odanın,
sobaya en uzak köşesine oturursunuz.
İlk dakikada sizi rahatlatan, huzur veren ateş; yavaş yavaş canınızı sıkmaya başlamıştır. Önce üstünüzdeki kazağı çıkarır, daha sonra evdekilerin bütün itirazına rağmen, pencereyi hafifçe aralamaya kalkarsın.
Aşk da böyledir işte.
•
Allah'a, bizleri ölümle tedavi ettiği için şükretmeliyiz.
Yoksa hepimiz hırs kanseri olurduk.
•
İtiraz ediyorum:
Farklı giysilere bürünsek de nihayetinde hepimiz birer iskeletiz.
•
Bir inzibattır ölüm, dolaşır caddelerde
Yakmak için iznini acemi bir askerin...
•
Taburcu oldu bugün, bir tabutun içinde.
Dört adam, bir tabut; beşibiryerde.
•
İnsan bir fabrika olsaydı, ne üretiyor olurdu?
Mazaret...
•
Kar üstünde biraz hızlanıyor, sonra kesik aralıklarla kaya kaya ilerliyorum. Bugün ne yapsam sorusuna iki tokat atıp, çoğu zaman yaptığım şeyi yapıyor ve ilk önüme gelen otobüse biniyorum.
Dışarıya bakıp şunu mırıldanıyorum: Nasıl sevdiysem öyle kaldın sen...
•
Saçlarımın beyazladığını gören annem, "saç sefayı sever; yoksa bir derdin mi var", demişti. Yüzüne kaçamak bir bakış atıp acı acı gülmüş ve şunu düşünmüştüm:
Tetiği çekilmek üzere olan bir tüfeğin önünde kim olmak ister? Ben senin, hiç bir zaman övünemeyeceğin bir oğlun olarak, işte oradayım.
•
Dedemin kansere yakalandığının ortaya çıktığı gün, evde kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. İlerlemiş diyorlardı, hiç umut yokmuş.
Becerebildiğim tek şeyi yapıyor ve bir sofra bezi gibi büzülüp yatağıma giriyorum. Allah'ın bana verdiği bütün nimetleri iştahsız bir hasta gibi elimin tersiyle itiyor; gözlerimi daha çok kapatarak, hayatı protesto ediyorum.
Ve uykunun, boş bir kağıda imza atmaktan farksız olmadığını biliyorum. Çünkü O olmasa, hiç birimizin gücü uykudan uyanmaya yetmez.
•
Ondan bana kalan tek hatıra kendi fotoğrafım. Fotoğrafa baktıkça onun yüzünü görüyorum. Çünkü makinanın arkasında o vardı ve 'bana bak, hah öyle' demişti.
•
Allah'ım, sadece annemi babamı değil, gökyüzünü de başımdan eksik etme...
•
Ömrünün son on beş dakikasını gözlerimin önünde geçiren hasta, son nefesini verirken, not defterime şunu yazdırdı:
Ey ölüm, kaç yıl yaşamam lazım, seni avlamak için!
•
"İntihar, can alıcı bir konudur.", dedim.
Güldüler...
•
Çocukları, politikacıların ve reklamcıların erişemeyeceği yerlerde saklamalıyız. Ya da şöyle: Politikacıları ve reklamcıları, çocukların erişemeyeceği yerlerde saklayınız...
•
Sıradışı olmak için, illa sırayı bozmak gerekmez. Lütfen sıraya giriniz. Ama mevsimler gibi.
•
Yaşıyorum, beni meşgul etmeyin.
Bu bir cümledir. Fakat isterse dize de olabilir, özlü söz de. İnsan da böyledir. Ne isterse olabilir, hatta insan bile olabilir.
•
Herkes birbirinden korkuyor. Bu, hem iyi, hem kötü. İyi çünkü, korkmak bazen faydalıdır. Kötü çünkü, korkmak çoğu zaman zararlıdır.
Bu satırlardan sadece siz değil, ben de bir şey anlamadım.
Fakat şu var: Bizden, her şeyi anlamamız beklenmiyor.
•
İşte size tüylerinizi diken diken edecek bir cümle: "Kuzu besliyoruz, öldürmek için."
İşte size sevimli bir cümle: "Kuzu besliyoruz, kurban bayramı için."
Oysa "bıçak" kelimesi her iki cümlede de geçiyor. Bu oyundan birçok ders çıkarabiliriz. İlki şu olsun: Gerçeği, satırları değil, satır aralarını okuyarak görebiliriz.
...
Arkası yarın:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder