Birkaç sabah daha merakla pencerenin kenarına baktığınızda, kırıntılar hâlâ oradaysa, küçük bir iç burkuntusu hepsi o kadar...
Bir kuş giderken neler götürebilir ki yanında?
Oysa bir sevgili giderken pek çok şeyi alıp gitmiştir.
Utangaç ilk dokunuşları,
akşam vakti sinema çıkışında yağmura yakalandığınızdaki sarılmaları,
kimi sayfalarındaki satırların altı çizili şiir kitaplarını,
telefon konuşmalarındaki ağlayışlarını,
soğuk bir havada boynuna doladığın ve onun kokusu sinmiş kaşkolu,
karşılıklı içilen kahvelerin değişmez fincanlarını,
filmlerden ezberlediğiniz ve birbirinize söyleyip durduğunuz replikleri,
arkadaşlarınızla birlikteyken kaçamak olarak birbirinize fırlattığınız şehvetli bakışları,
doymamacasına dinlediğiniz bir Ortadoğu ezgisini,
Balat sokaklarına gizlediğiniz gülümsemeleri,
sık gittiğiniz bir lokantanın kokusunu,
evlenince ilk hafta yapılacak yemekler listesini,
simidin yanında şekersiz içilen çayları,
minicik ağızlarıyla kurşun emen çocukların acısıyla burkulan yüreğini,
tülbendine, hain bir bombardımanda ölen kocasının kanı bulaşmış ve ağlayıp duran kadının hüznüyle kan çanağına dönmüş güzel gözlerini,
bir ebru deseninden ayırt edilemeyecek ellerini,
unutulmuş bir randevudan kopan tartışmaları,
kendi elleriyle yaptığı ve tuzun fazla kaçtığı bir yemeği tadarkenki yüz buruşturmalarını,
her gece ayın şekline bakıp verdiği yeni isimleri,
saçlarını çiçek tarlasına dönüştüren minik tokaları,
çocukluğundan beri sakladığı ve artık parçalanmaya yüz tutmuş, sağından solundan ipler sarkan bez bebeği,
solgun gecelerin ayazında birlikte edilen duâları,
hayata ve insan olmaya dâir bitimsiz konuşmaları,
küçük sakarlıkların ardından gözlerimizden yaşlar getiren kahkahâlârı,
sokak lambasının neşeli ışığıyla paylaşılan yalnızlıkları,
cızırtılı bir radyoda çalan şarkıya dans ederek eşlik edişleri,
bazı satırlarındaki mürekkebi gözyaşlarıyla dağılmış mektupları,
lunaparkta bindiğiniz atlıkarıncadan birbirinizin elini tutma isteğini ve çocuklarınkine karışmış neşeli bağrışları,
gözden uzak, eski, küçücük bir camiinin, içinde birkaç yaşlının oturup da ölümü beklediği avlusundaki hevesli sözleri,
sudan sebeplerle edilen kavganın ertesinde özür dileyebilmek için bahane aramaları ve mahçup bakışları,
kaybettiğimiz iyi dostları anarken gözlerinin dolup dolup taşmalarını,
onun yüzü, bakışları, elleri, hüznü, sevinci, hayatınıza girdiği ilk andan itibaren yaşanılan her ne varsa alıp gitmiştir sevgili.
Bir sevgili gittiğinde, ona baktığınız gözlerinizi de alıp gitmiştir.
Bir sevgili gittiğinde, altında onunla dolaştığınız gökyüzünü de alıp gitmiştir.
Bir kuş, bir sevgili...
İnsan, kaybettikleriyle insandır.
"ve SEN KUŞ OLUP GİDERSİN"
Tarık Tufan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder