...
İki kadının haberini birlikte almıştım;
Sâre'nin (İbrahim aleyhisselam'ın eşi) yüz yaşına yakın ana olacağı haberi ile bir kadının (Lût aleyhisselam'ın eşi Aşela) helâket haberini...
Sâre ibadet eden bir hanımdı. O, hem İbrahim'in Rabbine, hem İbrahim'e itaat etti. Onun için her şeyini terk edip hicret etti. İbrahim'in arkasında o diyardan o diyara gitti. Mükâfatını Rabbi daha dünyadayken bile gösterdi.
* Eşe itaat acaba nefsin kırılma noktası mıydı?
Ya Aşela? Ne Rabbine, ne eşine itaat etti. Birisini tanımazken, diğerini de üzdü. Sonu eşine isyanın, asiliğin, ihanetin son raddesi olan bir gecenin sonunda oldu. Sanki esfel-i safiline yuvarlandığının göstergesi olarak binlerce metre yerin altına geçirildi.
(
* Mâziyi istikbâle taşıyan tarih, gelecekte eşine itaat etmeyerek yükselen tek bir kadından söz edecekti. O da Firavun'un eşi Asiye. Yoksa tüm yücelen kadınlar eşlerine itaatle yükseldiler. "Hayır" sözcüğünü kullanarak yücelen tek kadın Asiye oldu.)
-Nefsin Sesi
-
Ara sıra nefis diyarında karışıklıklar oluyordu. Yine nefiste dalgalanmalar olmuştu. Nefse hiç de güven olmuyordu. "Sustu, kabul etti, eğildi, eğitime girdi." dendiği bir noktada tekrar ayak seslerini, dünya direnişlerini yükseltebiliyordu.
- Hacer, diye seslendi nefsim. Sâre şimdi eşinle, sen sıfır oldun; sıfır kadınsın. İsyan seslerini çığırtkan şekilde başlattı duygularım.
- Hani hak, dedi bir duygum. Bir başkası:
- Hani adalet, dedi.
Kendimi uysal kadın bilirdim.
Dinledim iç kaynaşmaları bir bir.
Havva'yı düşündüm, Lût'un, Nuh'un eşlerini düşündüm.
Havva eşine itaat etmişti. Büyük sınavlar yaşamıştı. Üç yüz yıllık bir ayrılık ve yalnızlık yaşamıştı. Sonra çocuklarının arasındaki kanlı cinayeti düşündüm. İlk ölümü yaşaması, yavrusunun ölümünün acısını yüreğinde yaşayışını düşündüm. Katil olan diğer yavrusunun sürgüne gönderiliş acısı, günahkâr bir evladın kaybının yürek yakışını düşündüm. Ne denli zordu Havva anamın sınavı. Ama o hep eşinin yanında, hep onunla, eşine itaat Havva'nın ruhunda ibadet neşvesi gibiydi.
Lût'un ve Nuh'un eşleri başkaldırdılar eşlerine. Kabul etmediler, itaat etmediler. Sonuç; birisi sularda helâk olup gitti; birisi toprakta kayboldu. Eşe itaatsizlik kadere itaatsizlik gibi geldi. Çünkü yaşadığımız zorluklarda eşler de birer sebep değil miydi?
Eş de, Rabbimizin bizim için seçtiği bir yazgıydı. O zaman düşündüm seçilene mi, seçene mi itiraz edeceğim? Hiçbirine... Ben seçtiğinden de, seçtiğinin görünüşte bana yaşattıklarından da memnun ve râzıydım.
Ayaklanma çok kısa sürede bastırıldı, her duygu ayaklanmanın mahcubiyetiyle döndü eski haline.
AŞK-I SÜKÛN - Nuriye Çeleğen
Yazıya ilaveten:
Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdular:
“Mü’min, Allâh’a takvâdan sonra en çok sâliha bir zevceden hayır görür. Böyle bir kadına emretse itaat eder, ona baksa sürûr duyar, bir şeyi yapıp yapmaması husûsunda yemin etse, kadın bunu yerine getirerek yeminini bozmaktan onu kurtarır, ayrılıp uzak bir yere gitse, kadın hem kendi namusu ve hem de adamın malı husûsunda hayırhah ve dürüst olur.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857)