«Yabancısı oldum; ama yalancısı olmadım hayatın...»

19 Haziran 2013 Çarşamba

...

Bana gelince, benimkisi bir günahkârın günlüğü. Yırtık pırtık.

Bıçağı elinde tutan değilim ben. Kimseyi görmedim düşümde. Görüldüm. Ne rüyam var benim, ne önümde bir kurban.

Dedim ya, görülenim ben. Bıçağı elinde olanın ayaklarının dibine düşecek olan. Tutan değil, tutulan. Cazibem yok, meczubum çünkü.

Çağırmana gerek yok, kendim gelirim. Kendiliğimden. Bir bakışınla kan kesilirim. Saklama bıçağını, hakikaten incinirim.

Okşasın da bıçağıyla okşasın sevgili, derim, hiç şikâyet etmem, elinin tenime her değişinde cânına can veririm.

Sana ancak gözlerin kapalıyken görünürüm.

Gözlerini açarsan, dayanamam ey yâr, hemen ayaklarının dibinde ölüveririm.

«Dücane Cündioğlu»
Evlendiğim dul kadının 18 yaşında güzel bir kızı vardı. 7 yıl önce ölen anneme hâlâ sadık olan babamla bu kız sürpriz bir kararla evleniverdiler. Böylece babam damadım, üvey kızım da annem oldu. Üvey kızımın üvey oğlu, öz babamınsa kayınpederi pozisyonundaydım artık; babamın gelini olan karım aynı zamanda kayınvalidesi, benimse anneannem haline gelmişti. Biricik karımın torununa dönüşmüştüm! Kısa bir süre sonra babamla üvey kızımın bir oğlu oldu. Bu çocuk babamın oğlu yani kardeşim, kızımın oğlu yani torunumdu: hiçbir zaman çocuğum olmamıştı ama torun sahibiydim; baba değilsem de dedeydim! Derken karım da bir oğlan çocuğu doğurdu: babam böylelikle bir torun - kayınbiradere kavuştu. Çocuğum, dedesine enişte, ablasına babaanne diyebilirdi. Kendi oğlum, bir bakıma dayımdı. Birkaç yıl sonra kızımız dünyaya geldi. Babamın ikinci torunu, baldızı konumundaydı. Ne hikmetse eşimin kızı da bir kız doğurdu: nur topu gibi bir teyzem oldu yani…
İntihar etmeye niyetleniyor ve/ fakat ölümümü duyuracak gazete ilanında ve hele mezar taşımda yazacakları düşününce vazgeçiyordum. Ayrıca, damadımı öldürsem baba katili olacaktım; karımın, aramızda hiçbir kan bağı bulunmayan kızını temizlesem, annesini vuran hain evlat olarak anılacaktım; karımı boğazlasam annem öksüz kalacaktı! ...

«Murat Menteş»

:)

18 Haziran 2013 Salı

Çok güzelsin, ben bu kadar sevemem...

Oysa sahip olduğum en büyük ordu
sadece “sen”den oluşuyordu..
…………………………………………………………………………………………..

gördüğümüz şeyleri gördük mü gerçekten
eğilir, yerden bir zeytin tanesi alır gözlerin.
gözlerin; o siyah gül, geceye rengini veren.
gece, alnıma ıslak mendil bırakan ellerin,
ellerin, bilmediğim bir şarkı çalıyor, neden sevgilim.
inceliyor sesin
daha önce hiç bakmadığı işlek caddeleri
ortada tohum bile yokken açan çiçekleri gören gözlerin nerede
söylesin şimdi o günler aklımı şakaklarımda gezdiren
neden peşinden koşma hissi verir bir tren
içindekine asla yetişemeyecekken
sorun sende değil bende dedim kendime
sıkıntıdan bir zırhım var, kaşındırır, neşe işlemez.
yaşamıyorum artık
böylece kimse beni öldüremez
…………………………………………………………………………………………..

Ünlü bir harf bile olmayı istemem
saçlarım dökülürse yerine kuş dikersin
tanrı ve devleti herkes gizli sever
beni sevdiğini söyleyebilirsin.

Kafesiyle uçan bir kuştur yüreğim şimdi
bir düşünceyle gel pencereme…
uyanırız ben üç deyince..
bir
iki…

…………………………………………………………………………………………..
Ben bunları yazmadım, buldum..
terk edilmiş ve bakımsız, kalbimde..
…………………………………………………………………………………………..

Demiştim:
çok güzelsin, ben bu kadar sevemem.
…………………………………………………………………………………………..

Eli ayağına dolaşıyor,
Allah’ım ne güzel düğüm.


«Muzaffer Serkan Aydın»

10 Mart 2013 Pazar

Ara...

Askerlik dolayısıyla uzun bir zamandır yazı ekleyemiyorum ve Mayıs - Haziran ayına kadar da ekleyemeyeceğim. Duâ eder duâ beklerim...