Ardı sıra giden bu yolculukta, ne sen kimseyi beklersin, ne de seni kimse bekler… Ne zamana kadar sürer bu yalnızlık bilmem ki? Sana gelecek bütün yolları kapatmışsın, kendine bile duyarsız olmuşsun, bu böyle, ne zamana kadar?
...
Ne zamana kadar âlemin hâl ve kal diliyle haykırışını duymayacaksın? Ne zamana kadar yaradılışının gayesini fark etmeden yaşayabileceksin?
Nefesindeki titreklik taa uzaklardan fark ediliyor. İçindeki ürkekliği saklasan da, bilirsin ki gözler yalan söylemez, gözlerin ele veriyor seni…
Sen kendini aldatıyorsun ama, “âlemi de aldatıyorum “ zannediyorsun. Kemâl yaşına erdiğin hâlde, bütün bunları hâlâ anlayamamışsın. Ama bak, nasıl yaşarsan öyle görürsün, haberin olsun.
Hayatın gayesini, hayatın bahşedilmesini daha doğrusu; “Nereden geldim? Nereye gidiyorum? Neciyim?” diye; kendi kendine hiç sordun mu?
Rabbinin seni âleme bir halife hükmünde gönderip, ahsen-i takvimde yaratıp, âlemlerin efendisine ümmet olma şerefine nail etmişken, niye daha başka makamlarda gözün var?
Başkalarına bu kadar el açıp, boyun eğişin, zilletin ta kendisi olduğu halde vicdanın ne kadar sükût etti ki Rabbine dönüp el açıp boyun bükmüyorsun?
Gücün, kuvvetin, kudretin ne kadar? Belki, değersiz bir kıl kadar. Buna rağmen, “âlem benimdir” deyip, âdeta küçük dağları yaratmış (hâşa) edâsıyla geziyorsun. Sen kendine mâlik bile değilken, nasıl olur da, ” âlem benimdir “ diyorsun. Aklını başına al ''her nefis ölümü tadacaktır.'' hakikati başına gelmeden önce uyan! Ve Rabbine dön.
Âlemin yaradılışına bir baksan, hata ve kusurların senden, iyiliklerin, mükemmelliklerin ondan olduğunu fark edeceksin. Bu kadar hatalarına, kusurlarına rağmen, hâlâ içinden geçen veya lisânen istediğin her şeye cevap verdiğini göreceksin. Neden gereksiz bir inat içine giriyorsun? “Ben yaparım, ben ederim” deyip kendini kandırıyorsun. Âgâh ol ve sendeki acizliği ve fakirliği fark et. Onları kendine bir kanat yap ve ubûdiyetin ne kadar güzel bir makam olduğunu, namazın hâl ve hareketindeki o âhenk içerisinde seyret.. Belki seyrederken, O Rahmanürrahim olan Allah'ın inayet ve keremiyle, ruhunun cennet bahçelerinde teneffüsünü hisseder; huzurun Hak Teâlâya boyun büküp, kemer besteyi ubûdiyet halinde olduğunu anlarsın Daha ne duruyorsun? Huzur O'nda, sevgi O'nda, merhamet O'nda, ne arzu ediyorsan, her şey onun dergâhındadır. Haydi, ezanın sesine bir kulak ver, “salâh” diyor, “felâh” diyor. “GEL” diyor, “ iste” diyor, “vereyim” diyor. Farkında mısın? Göz yaşların bedeninin can çekiştiğini haber veriyor? Ruhun, hakiki menziline doğru yol almak üzere…Canını istiyor, canı veren… Daha ne nazlanıyorsun? Vakit geldi artık…
Aklını başına al da, kendi varlığından kurtul. Hz. Mevlana’nın dediği gibi,
“varlıktan, benlikten beter bir suç yoktur.” bunu da bil.
(ASLI EŞKİ)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder