«Yabancısı oldum; ama yalancısı olmadım hayatın...»

13 Kasım 2012 Salı

Şeytanî Tesettür




Tesettür ikiye ayrılır: Şer'i tesettür, şeytani tesettür.

Şer'i tesettür fıkıh kitaplarımızda yazılıdır.

Merhum şehid İskilipli Atıf efendinin bu konuda güzel ve çok faydalı bir kitapçığı vardır.

Şer'i tesettürün özellikleri nelerdir:

1. Yabancı erkeklerin şehvetli bakışlarını ve dikkatlerini üzerine çekmez.

2. Vücud hatlarını gizler.

3. İslam kadınlarını yükseltir.

4. Zarif ve güzeldir.

5. Sadedir, ucuza mal olur.

Şeytani tesettürün özellikleri:

1. Şehvetli bakışları açık kadın ve kızlardan daha fazla çeker.

2. Dardır, vücut hatlarını gösterir.

3. Alaca bulaca, göze batıcı renklerledir.

4. çok masraflıdır, israfa sebep olur, israf ise haramdır.

5. Rüküştür.

Bugün ülkemizde şeytani tesettür bir sektör haline gelmiştir ve yekun olarak büyük paralar dönmektedir.

Şeytani tesettür israfa yol açtığı için haramdır.

Kur'ana, Sünnete, fıkha uygun şer'i tesettür farzdır; şeytanitesettür haramdır.

Türkiye Müslümanları yeteri kadar medeni Müslüman olsalardı şeytani tesettür olmazdı.

Şu rezalete bakınız:

Tesettür defilesi yapılıyor... Birkaç gün önce bikini mayo modelleri teşhir eden mankenler kiralanmış, sözde tesettür kıyafetleri sergileniyor...

Ortada podyum... Hoparlörlerle 120 desibel şiddetinde rock müziği...Podyumun iki tarafından gözleri fıldır fıldır erkekler, açık kadınlar, sözde tesettürlü kadınlar, gazeteciler, fotografçılar, kameramanlar... Mankenler podyuma çıkıyor. Topuklarıyla yerlere rap rap rap basarak salına salına yürüyor...

Yahu böyle tesettür olur mu?

Bunlar Kur'ana, Sünnete, Şeriata tamamen aykırı şeylerdir.

Maalesef Türkiye İslamcıları tesettürün de cılkını çıkartmışlardır.


« Mehmet Şevket Eygi »

8 Kasım 2012 Perşembe

SEVGİLİLER GÜNÜ (!)



Evliler günü yok, nişanlılar günü yok; fakat sevgililer günü var. Her ne kadar evliler de sevgililer gününü kutluyorsa da boş yere kendilerini aldatmasınlar, gün sevgililerin günü; sevenlerin günü değil.

Yani nikahsız birlikteliklerin günü. Evliliğin sorumluluğundan kaçan, fıtratındaki karşı cins arzusunu sorumluluk almadan, her an bırakabilme keyfiyeti ile yaşayanların günü. “Evlilik aşkı öldürür.” sloganının ardına sığınıp, sevdiğinin yanında olmayışını şiirsel anlatımla maskelemeye çalışanların günü. Zinaya niyet edenlerin günü. Zinaya yaklaşanların günü. Evlilik yerine zinayı tercih edenlerin günü.

Peki bizim gibi Müslüman toplumların böyle günlere ihtiyacı var mıdır? Yoktur tabii ki; fakat galiba artık olacak. Neden? Batıyı bu kadar taklit ettiğimiz için günlerini de mecburen almamız gerekecek. “Daha modern olalım” diye batıdan aldığımız, evliliğin köküne kibrit suyu dökecek kanunlar olduğu sürece, daha çok ihtiyacımız olacak bu günlere. Gittikçe bu sorumsuzluk günü, zaruret gününe dönüşecek gibi. Neden mi?

Okurum Bilal bey, batının bize sirayet etmeye başlayan durumunu çok iyi anlatmış:

“Amerika birleşik devletlerine staj yapmak için gitmiştim. Beraber çalıştığım 35-36 yaşlarında bir siyah arkadaşım, bir ara iki çocuğu olduğundan bahsetmişti. Sonra ben ona evliliklerle ilgili bir şey sorduğumda ‘ben evli değilim’ demişti. ‘Bana iki çocuğum var, demiştin boşandın mı?’ diye sorduğumda ‘hayır’ dedi. Sonra da ‘Biz birlikte yaşıyoruz, evlenmek burada zengin insanların işi’ dedi. İlk önceleri anlayamamıştım; ama beyaz boşanmış bir Amerikalının karısına nafaka ödememek için çalışmadığını, bunun için de haftada iki kez iş bulma kurumuna gittiğini görünce anladım. Sonuç olarak; Amerika'da zenginler evlenip düzenli bir hayat kurarken, fakirler birlikte yaşıyorlardı. Eskiden Türkiye’de fakirler evlenir, düzenli hayat kurarken, bazı zenginler böyle birliktelikler yaşarlardı.

Ama artık Türkiye'de de ekonomiyle ahlak birbirine linklenmeye başladı. Bakın mesela evlenmek gibi meşru bir şey ne kadar zor artık ülkemizde. Güzel bir ev tutacaksınız, iyi bir işiniz, iyi bir arabanız, düğün ve balayı paranız olacak. Eşiniz sizden ayrılınca maddi manevi bitmeyi göze alacaksınız… diye gidiyor. Fakat gayri meşru ilişkilerde nedense bunlar aranmıyor. Bir çay bahçesi, bir-iki güzel muhabbet yetiyor. Bir medeniyetin batmak üzere olduğunu tam buradan anlarsınız. Meşru olan, gayrimeşrudan kat kat zorsa, o medeniyet çöküyordur.”

Bilal beyin anlattığı gibi, bu evlenme ve boşanma işi batıdan gelen kanunlarla erkek açısından bu kadar külfet haline gelmeye başlayınca erkekler evlenmek istemeyecekler; kızlar istedikleri halde evlenemeyecekler.

Sevgililik ayaklarına zina yaygınlaşacak. Artık küçücük çocukların bile sevgilileri var. Sevgilisi olmayan gençler utanıyorlar, tercih edilmeyen kişi olduklarını düşünüp. Sevmeyi bilmeyenler, sevgili olmayı öğreniyorlar.

Magazin programları hangi ünlü, kaçıncı kez sevgili değiştiriyor, artık yetişemiyor. Gençler ekran başında evliliğin sadece bir imza olduğunu ve nikahsız birliktelikler yaşayanların daha mutlu olduklarını anlatanları saf saf dinliyorlar. “Evlilik zaten zorlaştı, madem böyle de iyiymiş, evlenmeye ne gerek var.” diye gençler evlilikten iyice soğuyorlar.


« Sema Maraşlı »

7 Kasım 2012 Çarşamba

Amellerin en hayırlısı bir müminin gönlüne sevinç sokmaktır.



Dünyanın gerçek bir yer olduğunu düşünmüyorum. Hüseyin Akın'ın deyişiyle, dünyaya değil, rüyaya inananlardanım. Rüyadayız ve uyanacağız. Sonrasında her şey çok daha güzel olacak ya da olmayacak.

Şu da var: Hazreti Muhammed'e 'iki cihan peygamberi' derken, meselenin buradan ibaret olmadığını da söylemiş ve kabul etmiş oluyoruz.

Bir de şu: 'Huzur İslam'da' deniliyor. Doğrudur. Fakat bu sözün, burası için değil, orası için geçerli olduğuna inanıyorum. Her gün şu kadar yakıcı ve yıkıcı şey olurken, bir Müslüman'ın huzur içinde yaşaması mümkün mü? Değil.

Açıkçası, bu dünyada peşinden koşmaya değecek bir şeyin olduğuna inanmıyorum. İkinci otobüsün olmadığını bilsem bile, birincisinin peşinden koşmam.

Dil bahsini de unutmayalım. Dünyanın dilini bilmiyorum ve öğrenmeye de niyetli değilim. Çünkü bu dil, az harf ve çok rakamdan oluşuyor. Rakamlar, ağırlık yapar. Bize söylenen, ağırlıklarımızdan kurtulup öyle gelmemiz yahut gitmemiz.

Yasin suresinin elli sekizinci ayetinde, 'Onlara merhametli Rabbin söylediği selam vardır' buyruluyor. Kendi adıma, sadece bu selamın peşindeyim.

Yaşama gerekçem, Hay ve haysiyet.

***

Şu anda tam olarak hatırlamıyorum. Bir hatıratta okumuştum. Seksen yaşını geride bırakmış bir edebiyatçı, 'öleceğime üzülmüyorum, fakat doğmasaydım üzülürdüm' diyordu.

Bu ifadenin beni götürdüğü yer, 'heves' kelimesidir. Dünyaya geliyor veya gönderiliyor, hevesimizi alıp gidiyoruz. Az-çok.

Gözleri görmeyen birinin gezmeye gitmesini düşünün. Belki de böyle bir şey.

Sonuç olarak, şairin dediği gibi: Biz gidiyoruz dünya, sen çok yaşa e mi?

İnsanın hükmü, ancak gitmeye geçiyor.

İşte: Doğduğum vakit, dünya, dört buçuk milyar yaşındaydı. Geldim, gidiyorum, dünyanın yaşını hâlâ dört buçuk milyar olarak kayıtlara geçiriyorlar.

Bu kadar basit.

***

Bütün bunları niye yazıyoruz?

Açıklayayım: Dünyaya ait hiçbir şey, bir insanın kalbini kırmaya değmez. Tekrar ve tekrar söyleyelim; değmez.

'Amellerin en hayırlısı ise bir müminin gönlüne sevinç sokmaktır.'

Fakat böyle mi?

Çevremize bir bakalım: İş ortamlarına, siyaset sahnesine, sanal dünyaya...

Siyasi ikbal uğruna insanları kırarak ve kullanarak ilerleyenlere dikkat edin. Hizmetten, Allah rızasından bahsediyorlar.

Ahlak diyenden ahlaksızlık, merhamet diyenden merhametsizlik gördük, görüyoruz. Çok acı.

Sanal ortamları biraz kurcalayın. Müstear ismin yıkıcılığına sığınan din kardeşlerimiz, durmadan yaralayıcı 'iş'lere imza atıyorlar.

Kötülük yapmak, dünya tarihi boyunca, herhalde hiç bu kadar kolay olmamıştı.

Pusu kurmak bile ciddi bir emek isterken; sosyal medya üzerinden insanları karalamak, gönülleri yormak, sadece saniyeler alıyor.

Şunu da belirtmeden geçmeyelim: Kardeşlik hukukunu yerine getirip de birbirine düşkün ve tutkun olan insanların hemen 'çete' damgası yemesi de ayrı bir garipliktir. Soralım: Kimler kardeşti?

'Emeğe düşmanlık' konusuna girmiyorum bile.

Aliya İzzetbegoviç, 'hayat, inanan ve salih amel işleyenlerin dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur' diyor. Öyle.

Artık bitirelim: Dünyanın işleri ikiye ayrılıyor; yalan dünyanın yanlış işleri ve yalan dünyanın doğru işleri.

Yanlışı yanlışla sürdürmemek dileğiyle.


« İbrahim Tenekeci »